- Bize şantaj yapmak istiyor. | She's trying to blackmail us. |
- Bu şantaj yapmak! | - It's blackmail. |
- Ona şantaj yapmak için midir? | To blackmail him? |
- Onları muhtemelen, Cholo'ya şantaj yapmak için getirdi. | - She probably brought them to blackmail Cholo. |
Ben çalar ve şantaj yaparım. | l am a petty thief, l blackmail people. |
Direkt geri şantaj yaparım sana! | I'm just gonna blackmail you right back. |
Eğer gerekirse, pozisyon içim ona şantaj yaparım. | If I have to, I'll blackmail her for the position. |
Eğer olmazsa, onlara şantaj yaparım Görüşürüz, Gus. | If they're not, I'll blackmail him. See ya, Gus. |
Siz kötü bir şey yaparsınız, ben ortaya çıkarırım. Ve sonra da mutlak sessizliğim için karşılığında size şantaj yaparım. | You do something bad, I find out about it and then blackmail you in exchange for my complete and utter silence. |
Tabi, sonra bana da şantaj yaparsın. | Yeah, so you can blackmail me. |
Ömrüm boyunca bana şantaj yaparsın. | You can blackmail me for the rest of my life. |
Ama nasıl bir adam bir kadına şantaj yapar ki? | But what kind of a man blackmails a woman? |
Jeremy eski kız arkadaşına şantaj yapar. Para için değil, belli ki ona kafayı takmış olduğu için. | Jeremy blackmails his ex-girlfriend, not because he needs the money, but because, clearly, he's obsessed with her. |
Birisine şantaj yaptım. | I blackmailed someone. |
Böylece, ona şantaj yaptım ve buraya gelip sizlere yalan söylemesini sağladım. | So I blackmailed him to come up here and to lie to you. |
Dolabına otu yerleştirdim ve Glee kulübüne katılman için şantaj yaptım. | So I planted the pot in your locker and blackmailed you into joining the glee club. |
Krala şantaj yaptım, sen dahil sevdiği herkesin güvenliği ile onu tehdit ettim. | I blackmailed the king, I threatened the safety of everyone he loved, including you. |
Lori, Jessi'ye şantaj yaptı ben de Lori'ye şantaj yaptım. | Lori blackmailed them out of Jessi, - I blackmailed 'em out of Lori. - What do you have on Lori? |